Sithpedi Fanon
Advertisement


Uzun zaman önce. Çok, çok uzak bir galakside...

     Star Wars[]

  AGEN KOLAR[]

  Coruscant şehrinin yeraltında doğmuş Agen Kolar adlı küçük bir çocuğun zorlu ve tehlikleli hayatı, Jedi olmaya kadar gidecekti. Böylece  Agen Kolar kendini galaksiye barış ve huzur getirmeye adayacaktı.

        Daha önceden Kolar'ın babası feci birşekilde yaşamını yetirir. Annesi ile tek başına kalan olan Kolar'ın zorluyucu hayatıda burada daha bebekken başlıyacaktı.

        Kolar, daha Jedi olmadan önce Güc'ü çok iyi kullanan biri olacaktı ve bu olayını gizlemeye çalışsada en sonunda biri tarafın fark edilecek ve bir dönüm noktası yaşayacaktı...

           1.Bölüm:Öncesi

        Zakila Kolar, Iridonia'da yaşayan yetişkin bir adamdı. Gıva adlı bir şehrin meydanlarında kendi bir dükkanında yerli yiyecek ve içecek satıyordu. Daha sonradan Zakila, Guwen adlı biri ile tanışır ve onunla kısa sürede evlenir.

        Fakat aslında işler gözüktüğü gibi gitmiyordu. Zakila kendi dükkanını açmadan önce uzun bir süre işsiz kalmış ve geçinmek için Roouyic Tefecilerinden borç almıştı. Aslında dükkanını da bu borç ile açmıştı. Ne varki Zakila parayı taksit taksit ödesede bu, Roouyic Tefecileri için az bir miktardı. Bu sebeplen zaman zaman tefecinin bir grup elemanları ara sıra gelir ve dükkanını yağmalayıp onu tehdit ederdi.

        Guwen'in bu olaylardan hiç haberi yoktu. Zakila ondan bu büyük sırrı saklıyordu ve Guwen, eşinin dükkanını ziyaret fırsatı bulamadığından, Zakila bu sırrı daha kolay saklıyordu ancak yinede Zakila, ansızın bir gün evlerini basacağından çok korkuyordu. Öyle de oldu.

        Bir gece ansızın silahları ile dükkanlarına gelen tefeciler çok kısa süre içinde Zakila'yı öldürür. Zakila bu süreçte tam evine gitmeye hazırlanıyordu. Zakila öldüğü için borç eşi Guwen'e kalmıştı. Bu sırada Guwen yedi aylık hamileydi.

        O gece Guwen yorgundu ve erken yatmıştı ve kocasına bir şey geldiği konusundan bir şühe duymamıştı. Fakat ertesi günün akşamında Guwen kocasını beklerken (hatta yemekleri bile hazırlamıştı) kocası yerine bir grup silahlı adamı karşıladı.

        Bunlar tefeciydi ve eve zorla girdikten sonra yemek masasına oturdular. Hepsinin elinde silah vardı. Hatta bazıları sofradaki yemekleri görgüsüz bir şekilde midesine gömdü. Kadın onlara bağırarak ne olduğunu sordu. En sonunda aralarından biri dalga geçer bir biçimde ona tüm gerçiği uzatmadan anlatır ve borcunun ona kaldığını da ekler.

        Guwen duyduklarına hiç inanamıyordu, bunlar gerçek olamazdı ama gerçekti. Kadın karnındaki bebek için sağlam kalmaya çalışsada zorlandı. İçi paramparça olmuştu. O ne olduğunu daha tam çözemezken tefeci adamlar oradan uzaklaşır ve içlerinden biri gülerek ona "Sende bu borcu ödemezsen, karnındaki ile birlikte kocana kavuşursun," dedi. En sonunda evden çıktılar.

        Guwen oturduğu yerde dona kalmıştı ve ağladı. Bebeğine zarar geleceğini korktuğu için dişlerini sıktı. Ardından kafasını duvardaki çerçevelere baktı, kocasının resmine. O akşam onun için bir ızdırap olmuş, zaman geçmek bilmemişti. Doğal olarak gözüne bir damla uyku bile girmemişti. Sabahlara kadar sepesersem evin içinde dolaştı. O sevdiği, aşık olduğu adam artık yoktu ve o, ondan kalan kişi, bebeği ile kalmıştı. Onu yaşatacaktı.

        Bunun üzerine daha güneş tam doğmadan Guwen evdeki tüm değerli eşyaları alıp dışarı çıktı. Kaçacaktı, hamileydi çalışamazdı. Kendini ve karnındaki çocuğunu koruması gerekiyordu. Guwen evinden çıktı ancak hamile olduğu için topallıyordu. Bununla birlikte tefeciler tarafından takip edilebileceğini düşünerek kendini gizledi. Adeta farklı bir kişiye büründü.

        En sonunda birkaç kilometre yürüdükten sonra şehrin dışına varmıştı. Şehrin hemen dışında çevre gezegenlere giden büyük gemilerin bulunduğu büyük bir istasyon bulunuyordu.

        Parası vardı ancak çevre gezegenlere gitmek için yetiyordu. Dahası yoktu. Nereye olursa gidecekti, yeter ki buradan uzakta olmasıydı, korkuyordu.

        İstasyonda çeşitli işlemleri yaptıktan sonra telaş içinde rastgele bir gemiye bindi. İstasyon baya kalabalıktı; iğne atsan yere düşmeyecek şekilde. Gemiye zorda olsa binen Guwen orada bulunan bir koltuğa oturdu ve uzun bir oh çekti, yorulmuştu ve üstelik hamileydi. Kimseye gözükmemiş gibiydi ve bunun için şükretmişti ve dua etti; bu tefecilerin Iridonia dışında da olmamasından.

        Guwen çocukluğunda aslında sadece birkaç yıl eğitim almıştı. Okuma yazmayı fazla bilemiyordu. Küçükken daha çok hasta anne ve babasına bakmıştı. Ebebevynleri, o daha on dokuz yaşındayken iki gün ara ile ölmüştü. Daha sonra küçük bir işte çalışsa da kısa süre içinde Zakila ile tanışıp evlendi. İşinden çıktı ve ev hanımı olmuştu. Ardından ise bu korkunç olaylar. Kocasını çok seviyordu ve o sevdiği kişi borçlandığı adamlar tarafından öldürülmüştü. Bir yandan da ona kızıyordu, gerçeği ona söylememişti. Başını yasladı ve camdan etrafa baktı, uzaydaydı. İlk defa uzayı görüyordu. Gerçekten muhteşemdi. Sonra nereye gittiği aklına takılmıştı ve hemen kafasını sağa, yanında oturan yaşlı teyzeye çevirdi. “Nereye gidiyoruz?” diye sordu. Yaşlı kadın ise şaşırmıştı, nereye gittiğini bilmeyen biri vardı. Kadın çok üstelemedi ve “Coruscant,” diye cevap verdi. Acaba nasıl bir yerdi, ilk defa başka bir gezegene gidiyordu. Gemideki diğer kişilere baktı. Kıyafetlerinden anlamıştı, kendisi gibi onlarda fakirdi. Yırtık elbiseler ve çantaları bulunuyordu. Hatta bazıları kokuyordu, kim bilir ne kadardır yıkanmıyordu. Guwen tekrardan uzaya baktı ve uzun, derin düşüncelere daldı. Daha çok aklında kocası vardı. Gözyaşları damla damla biraz dökülse bile ağlamadı, güçlü bir kadın ve güçlü bir anne olacaktı. Kaderi böyleydi, böyle olacaktı. İsyan etmedi. Bu sırada mavi parlak bir ışık çıktı ve tuhaf bir görünüm çıkıyordu, Guwen korktu. Bu sırada gemiden bir ses çıktı, pilottu. Hiperuzaya geçtiklerini söylüyordu. Guwen rahatladı, hiperuzay kavramını biliyordu. Camdan etrafa daha dikkatli baktı, şuan ışık hızında ilerliyorlardı.

        Yolculuk en fazla bir veya bir buçuk saat sürmüştü. Yolculuğun çoğunda Guwen yarı uyur haldeydi. Yine gemiden bir ses yükseldi ki, Guwen bu sese uyanmıştı. Coruscant’te geldiklerini söylüyordu. Guwen cama baktı, gözleri parlıyordu çünkü gezegenin akşam olduğu kısımda çok ışın saçıyordu, her yerde ışıklar bulunuyordu. Işıklar bir bütün olmuş ve çember şeklini almıştı. Birçok çember bulunuyordu. Bu, Guwen’in tuhafına gelmişti. Kısa süre içinde gemi, gezegenin yüzeyine doğru (sabah olan bölge) girdi. Gözleri büyümüştü, heryerde cam kubbe ve upuzun gökdelenler bulunuyordu. Binalar ve bulutlar adeta uyum içindeydi. Bununla birlikte heryerde araçlar uçuyor ordan oraya gidiyordu. Trafik yoğundu ama hepsi hızlıca ilerliyordu. Sanki herkesin bir işi vardı. Burası Irıdonia gibi değildi. Yaşadığı kasaba çok sakin bir yerdi. Guwen’in aklına birşey takılmıştı: kendi dahil gemide bir sürü yoksul insan buraya nasıl gelebiliyordu? Dilenmek içinmiydi, yoksa başka bir amaç için? Hiç fikri yoktu. Gökdelerin en aşağısı sanki yoktu.

        Gemi gitgide aşağı doğru indi. Dakikalar sonra yere varmıştı, en azından Guwen öyle sanıyordu. Sandığı “yerde” halen beton vardı ve birçok kısım\aradan dahada çok aşağı inilebiliyordu ki gemide bir aradan dahada aşağı indi. Aşağı indikçe etraf kararıyordu. Artık az önce gördüğü o muhteşem görüntüden bir heser yoktu ve etraf gitgide dahada kötü olmaya başlıyordu. Gemi aşağı indikçe iniyordu.

        Yaklaşık on dakika sonra büyük bir açıklığa ulaştılar. Gemideki pilot bu sırada 1313.bölüme geldiklerini söyledi. Guwen yanındaki kadına sordu, bu sayılar neyi ifade ediyordu. Kadında pek bilmiyordu ancak bildiği kadar aşağı indikçe sayı daha da azalıyordu ve ilk gördükleri o muhteşem yer 2157.bölümdü. Orada zenginler yaşıyordu.

        Guwen o sırada anladı: ne kadar aşağıda yaşıyorsa o kadar fakirsin. Gemi 1313.bölümden de aşağı indi. Ancak en sonunda durdu ve ulaştıkları yer 99.bölümdü.

        Geminin kapıları açıldı ve yolcular gemiden çıktı. Guwen’de diğerleri gibi gemiden çıktığında etrafa baktı: Her yer karanlıktı ve çok pis kokular vardı. Nereye gelmişti?

        Gezegeni ilk gördüğünde biran heveslense de, şuan büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Iridonia’dan çıktığına pişman olmuştu ama o tefecilerden kaçmak zorundaydı. Ama yinede galakside başka ucuz güzel yerler olmalıydı.

        Guwen’in tek şansı vardı ancak onu doğru kullanamamıştı ki bunu çok iyi anlamıştı ve bununla birlikte çok pişmandı. Geri dönmek istedi ama artık bunu yapamazdı, sadece büyük bir para toplayıp gidebilirdi ve buda onun için çok zordu. Hele hele böyle korkunç bir yerde. Guwen sürüne sürüne karşısındaki uzun binaların arasındaki karanlık sokaklara doğru ilerliyordu. Yine korkuyordu. Etrafındaki kişiler bile etrafı dahada korkunç yapmaya yetiyordu.

Bazı kişiler sokakta kıvrına kıvrına yatmış yarı ölü gibiyken bazıları ise gerçektende ölüydü. Hatta birkaç cesed görmüştü ki vücutlar paramparça olmuş kanlar her yere sıçramıştı. Bazı kişilerin elinde silah yada ucu sivri aletler taşıyordu. Binalara baktığında ise çok ışık yandığını fark etti, çoğu ışık dükkanlardan çıkıyordu. Sokakların her bir noktasında çöpler bulunuyordu, küçük yaratık ve böcekler çöplerin etrafında dolanıyordu. Bazı kişiler toplanmış bir ateş içinde ısınmaya çalışıyordu. Burası güneş ışığı görmediği için soğuktu. Bazı bölgelerde lahım suları dışarı fışkırmıştı.

Guwen bu etrafın korkunçuğundan napacağını bilemezken karnına bir ağrı girdi. Anlamıştı, çocuk doğuyordu. Altından kanlar çıkmaya başladı. Yeler mükrop yvasına olmasına rahmen Guwen’in başka çaresi yoktu. Yere yattı ve ıkındı. Daha çocuğu dokuz ay bile olmamıştı, erken doğum yapıyordu. Çocuk sekiz aylık doğacaktı. Guwen çocuğunu doğururken beklenmedik bir şey oldu, bu korkunç yerde bir kadın yanına koşup ona yardım etti. Guwen buna çok şaşırsa da, şuan doğurduğu için bunu düşünemedi. Etrafta ki bazı kişiler onun doğurmasını izlerken bazıları görmezden geldi. Guwen hep doğumun ağrılı geçeceğinden korkardı ama neyseki korktuğu gibi olmamıştı. Nerdeyse ağrısız doğumu gerçekleştiren Guwen en sonunda çocuğunun ağlamasını duydu. Ona yardım eden kadın bir erkek doğurduğunu söyledi. Guwen yüzüne bir gülümseme girdi. Uzun zamandır hiç bu kadar gülümsememişti. Oğlunu kucağına aldı ve onu öperek “İsmin Agen olsun,” dedi.











           1.Bölüm:Öncesi






        Zakila Kolar, Iridonia'da yaşayan yetişkin bir adamdı. Gıva adlı bir şehrin meydanlarında kendi bir dükkanında yerli yiyecek ve içecek satıyordu. Daha sonradan Zakila, Guwen adlı biri ile tanışır ve onunla kısa sürede evlenir.

        Fakat aslında işler gözüktüğü gibi gitmiyordu. Zakila kendi dükkanını açmadan önce uzun bir süre işsiz kalmış ve geçinmek için Roouyic Tefecilerinden borç almıştı. Aslında dükkanını da bu borç ile açmıştı. Ne varki Zakila parayı taksit taksit ödesede bu, Roouyic Tefecileri için az bir miktardı. Bu sebeplen zaman zaman tefecinin bir grup elemanları ara sıra gelir ve dükkanını yağmalayıp onu tehdit ederdi.

        Guwen'in bu olaylardan hiç haberi yoktu. Zakila ondan bu büyük sırrı saklıyordu ve Guwen, eşinin dükkanını ziyaret fırsatı bulamadığından, Zakila bu sırrı daha kolay saklıyordu ancak yinede Zakila, ansızın bir gün evlerini basacağından çok korkuyordu. Öyle de oldu.

        Bir gece ansızın silahları ile dükkanlarına gelen tefeciler çok kısa süre içinde Zakila'yı öldürür. Zakila bu süreçte tam evine gitmeye hazırlanıyordu. Zakila öldüğü için borç eşi Guwen'e kalmıştı. Bu sırada Guwen yedi aylık hamileydi.

        O gece Guwen yorgundu ve erken yatmıştı ve kocasına bir şey geldiği konusundan bir şühe duymamıştı. Fakat ertesi günün akşamında Guwen kocasını beklerken (hatta yemekleri bile hazırlamıştı) kocası yerine bir grup silahlı adamı karşıladı.

        Bunlar tefeciydi ve eve zorla girdikten sonra yemek masasına oturdular. Hepsinin elinde silah vardı. Hatta bazıları sofradaki yemekleri görgüsüz bir şekilde midesine gömdü. Kadın onlara bağırarak ne olduğunu sordu. En sonunda aralarından biri dalga geçer bir biçimde ona tüm gerçiği uzatmadan anlatır ve borcunun ona kaldığını da ekler.

        Guwen duyduklarına hiç inanamıyordu, bunlar gerçek olamazdı ama gerçekti. Kadın karnındaki bebek için sağlam kalmaya çalışsada zorlandı. İçi paramparça olmuştu. O ne olduğunu daha tam çözemezken tefeci adamlar oradan uzaklaşır ve içlerinden biri gülerek ona "Sende bu borcu ödemezsen, karnındaki ile birlikte kocana kavuşursun," dedi. En sonunda evden çıktılar.

        Guwen oturduğu yerde dona kalmıştı ve ağladı. Bebeğine zarar geleceğini korktuğu için dişlerini sıktı. Ardından kafasını duvardaki çerçevelere baktı, kocasının resmine. O akşam onun için bir ızdırap olmuş, zaman geçmek bilmemişti. Doğal olarak gözüne bir damla uyku bile girmemişti. Sabahlara kadar sepesersem evin içinde dolaştı. O sevdiği, aşık olduğu adam artık yoktu ve o, ondan kalan kişi, bebeği ile kalmıştı. Onu yaşatacaktı.

        Bunun üzerine daha güneş tam doğmadan Guwen evdeki tüm değerli eşyaları alıp dışarı çıktı. Kaçacaktı, hamileydi çalışamazdı. Kendini ve karnındaki çocuğunu koruması gerekiyordu. Guwen evinden çıktı ancak hamile olduğu için topallıyordu. Bununla birlikte tefeciler tarafından takip edilebileceğini düşünerek kendini gizledi. Adeta farklı bir kişiye büründü.

        En sonunda birkaç kilometre yürüdükten sonra şehrin dışına varmıştı. Şehrin hemen dışında çevre gezegenlere giden büyük gemilerin bulunduğu büyük bir istasyon bulunuyordu.

        Parası vardı ancak çevre gezegenlere gitmek için yetiyordu. Dahası yoktu. Nereye olursa gidecekti, yeter ki buradan uzakta olmasıydı, korkuyordu.

        İstasyonda çeşitli işlemleri yaptıktan sonra telaş içinde rastgele bir gemiye bindi. İstasyon baya kalabalıktı; iğne atsan yere düşmeyecek şekilde. Gemiye zorda olsa binen Guwen orada bulunan bir koltuğa oturdu ve uzun bir oh çekti, yorulmuştu ve üstelik hamileydi. Kimseye gözükmemiş gibiydi ve bunun için şükretmişti ve dua etti; bu tefecilerin Iridonia dışında da olmamasından.

        Guwen çocukluğunda aslında sadece birkaç yıl eğitim almıştı. Okuma yazmayı fazla bilemiyordu. Küçükken daha çok hasta anne ve babasına bakmıştı. Ebebevynleri, o daha on dokuz yaşındayken iki gün ara ile ölmüştü. Daha sonra küçük bir işte çalışsa da kısa süre içinde Zakila ile tanışıp evlendi. İşinden çıktı ve ev hanımı olmuştu. Ardından ise bu korkunç olaylar. Kocasını çok seviyordu ve o sevdiği kişi borçlandığı adamlar tarafından öldürülmüştü. Bir yandan da ona kızıyordu, gerçeği ona söylememişti. Başını yasladı ve camdan etrafa baktı, uzaydaydı. İlk defa uzayı görüyordu. Gerçekten muhteşemdi. Sonra nereye gittiği aklına takılmıştı ve hemen kafasını sağa, yanında oturan yaşlı teyzeye çevirdi. “Nereye gidiyoruz?” diye sordu. Yaşlı kadın ise şaşırmıştı, nereye gittiğini bilmeyen biri vardı. Kadın çok üstelemedi ve “Coruscant,” diye cevap verdi. Acaba nasıl bir yerdi, ilk defa başka bir gezegene gidiyordu. Gemideki diğer kişilere baktı. Kıyafetlerinden anlamıştı, kendisi gibi onlarda fakirdi. Yırtık elbiseler ve çantaları bulunuyordu. Hatta bazıları kokuyordu, kim bilir ne kadardır yıkanmıyordu. Guwen tekrardan uzaya baktı ve uzun, derin düşüncelere daldı. Daha çok aklında kocası vardı. Gözyaşları damla damla biraz dökülse bile ağlamadı, güçlü bir kadın ve güçlü bir anne olacaktı. Kaderi böyleydi, böyle olacaktı. İsyan etmedi. Bu sırada mavi parlak bir ışık çıktı ve tuhaf bir görünüm çıkıyordu, Guwen korktu. Bu sırada gemiden bir ses çıktı, pilottu. Hiperuzaya geçtiklerini söylüyordu. Guwen rahatladı, hiperuzay kavramını biliyordu. Camdan etrafa daha dikkatli baktı, şuan ışık hızında ilerliyorlardı.

        Yolculuk en fazla bir veya bir buçuk saat sürmüştü. Yolculuğun çoğunda Guwen yarı uyur haldeydi. Yine gemiden bir ses yükseldi ki, Guwen bu sese uyanmıştı. Coruscant’te geldiklerini söylüyordu. Guwen cama baktı, gözleri parlıyordu çünkü gezegenin akşam olduğu kısımda çok ışın saçıyordu, her yerde ışıklar bulunuyordu. Işıklar bir bütün olmuş ve çember şeklini almıştı. Birçok çember bulunuyordu. Bu, Guwen’in tuhafına gelmişti. Kısa süre içinde gemi, gezegenin yüzeyine doğru (sabah olan bölge) girdi. Gözleri büyümüştü, heryerde cam kubbe ve upuzun gökdelenler bulunuyordu. Binalar ve bulutlar adeta uyum içindeydi. Bununla birlikte heryerde araçlar uçuyor ordan oraya gidiyordu. Trafik yoğundu ama hepsi hızlıca ilerliyordu. Sanki herkesin bir işi vardı. Burası Irıdonia gibi değildi. Yaşadığı kasaba çok sakin bir yerdi. Guwen’in aklına birşey takılmıştı: kendi dahil gemide bir sürü yoksul insan buraya nasıl gelebiliyordu? Dilenmek içinmiydi, yoksa başka bir amaç için? Hiç fikri yoktu. Gökdelerin en aşağısı sanki yoktu.

        Gemi gitgide aşağı doğru indi. Dakikalar sonra yere varmıştı, en azından Guwen öyle sanıyordu. Sandığı “yerde” halen beton vardı ve birçok kısım\aradan dahada çok aşağı inilebiliyordu ki gemide bir aradan dahada aşağı indi. Aşağı indikçe etraf kararıyordu. Artık az önce gördüğü o muhteşem görüntüden bir heser yoktu ve etraf gitgide dahada kötü olmaya başlıyordu. Gemi aşağı indikçe iniyordu.

        Yaklaşık on dakika sonra büyük bir açıklığa ulaştılar. Gemideki pilot bu sırada 1313.bölüme geldiklerini söyledi. Guwen yanındaki kadına sordu, bu sayılar neyi ifade ediyordu. Kadında pek bilmiyordu ancak bildiği kadar aşağı indikçe sayı daha da azalıyordu ve ilk gördükleri o muhteşem yer 2157.bölümdü. Orada zenginler yaşıyordu.

        Guwen o sırada anladı: ne kadar aşağıda yaşıyorsa o kadar fakirsin. Gemi 1313.bölümden de aşağı indi. Ancak en sonunda durdu ve ulaştıkları yer 99.bölümdü.

        Geminin kapıları açıldı ve yolcular gemiden çıktı. Guwen’de diğerleri gibi gemiden çıktığında etrafa baktı: Her yer karanlıktı ve çok pis kokular vardı. Nereye gelmişti?

        Gezegeni ilk gördüğünde biran heveslense de, şuan büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Iridonia’dan çıktığına pişman olmuştu ama o tefecilerden kaçmak zorundaydı. Ama yinede galakside başka ucuz güzel yerler olmalıydı.

        Guwen’in tek şansı vardı ancak onu doğru kullanamamıştı ki bunu çok iyi anlamıştı ve bununla birlikte çok pişmandı. Geri dönmek istedi ama artık bunu yapamazdı, sadece büyük bir para toplayıp gidebilirdi ve buda onun için çok zordu. Hele hele böyle korkunç bir yerde. Guwen sürüne sürüne karşısındaki uzun binaların arasındaki karanlık sokaklara doğru ilerliyordu. Yine korkuyordu. Etrafındaki kişiler bile etrafı dahada korkunç yapmaya yetiyordu.

Bazı kişiler sokakta kıvrına kıvrına yatmış yarı ölü gibiyken bazıları ise gerçektende ölüydü. Hatta birkaç cesed görmüştü ki vücutlar paramparça olmuş kanlar her yere sıçramıştı. Bazı kişilerin elinde silah yada ucu sivri aletler taşıyordu. Binalara baktığında ise çok ışık yandığını fark etti, çoğu ışık dükkanlardan çıkıyordu. Sokakların her bir noktasında çöpler bulunuyordu, küçük yaratık ve böcekler çöplerin etrafında dolanıyordu. Bazı kişiler toplanmış bir ateş içinde ısınmaya çalışıyordu. Burası güneş ışığı görmediği için soğuktu. Bazı bölgelerde lahım suları dışarı fışkırmıştı.

Guwen bu etrafın korkunçuğundan napacağını bilemezken karnına bir ağrı girdi. Anlamıştı, çocuk doğuyordu. Altından kanlar çıkmaya başladı. Yeler mükrop yvasına olmasına rahmen Guwen’in başka çaresi yoktu. Yere yattı ve ıkındı. Daha çocuğu dokuz ay bile olmamıştı, erken doğum yapıyordu. Çocuk sekiz aylık doğacaktı. Guwen çocuğunu doğururken beklenmedik bir şey oldu, bu korkunç yerde bir kadın yanına koşup ona yardım etti. Guwen buna çok şaşırsa da, şuan doğurduğu için bunu düşünemedi. Etrafta ki bazı kişiler onun doğurmasını izlerken bazıları görmezden geldi. Guwen hep doğumun ağrılı geçeceğinden korkardı ama neyseki korktuğu gibi olmamıştı. Nerdeyse ağrısız doğumu gerçekleştiren Guwen en sonunda çocuğunun ağlamasını duydu. Ona yardım eden kadın bir erkek doğurduğunu söyledi. Guwen yüzüne bir gülümseme girdi. Uzun zamandır hiç bu kadar gülümsememişti. Oğlunu kucağına aldı ve onu öperek “İsmin Agen olsun,” dedi.

Advertisement